AKP Neden Adım Atamıyor? Çünkü İmralı Dosyası Sandıkta Patlayabilir
Maaruf Ataoğlu
Birincisi, iktidar artık her kritik meseleyi zamana yayarak yönetme refleksine sahip. Çünkü zaman, onların en geniş manevra alanı. Süreci uzattıkça hem iç dengeleri test ediyorlar hem de toplumsal hafızanın zayıflamasına güveniyorlar.
İkincisi, Suriye sahasında hâlâ bekledikleri tabloyu tam olarak oluşturabilmiş değiller. Bölgedeki denklem değişken; ABD - Rusya - İran üçgeninde atılacak her adımın iç siyasetle doğrudan bağlantısı var. Yarın sahada neyin değişeceğini öngöremedikleri için bugün İmralı konusunda cesur bir kapı aralamaktan kaçınıyorlar.
Üçüncüsü, yıllardır toplumu yüksek gerilim hattında tutan bir siyasi strateji izlediler. Bugün “çözüm” yönünde atılacak her adımın sandıkta ağır bir faturaya dönüşmesinden endişe duydukları açık. Çünkü bu gerilim, onların en etkili seçim mühendisliğiydi. Geri adım atılırsa, yıllardır kurdukları bu mekanizmanın çökeceğini biliyorlar.
Dördüncüsü ve belki de en önemlisi: Atılacak bir yanlış adımın doğrudan Sayın Erdoğan’ın hanesine yazılacak olması. Bu ihtimal, iktidarın cesaretini törpülüyor. Çünkü artık bu süreçte sorumluluğu başkalarına devredebilecekleri bir alan yok; dosya tamamen siyasi liderliğin omuzlarında duruyor.
Kısacası; dış politikadaki belirsizlikler, içerdeki oy kaygısı ve yıllardır büyüttükleri güvenlik söyleminin kendi tuzaklarına dönüşmesi nedeniyle iktidar, İmralı konusunda adım atmak yerine beklemeyi tercih ediyor.
Yani mesele “çözümün zorluğu” değil; siyasi bedelin ağırlığıdır.
Ayrıca;
Dünkü Duhok güvenlik zirvesinde, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ve diğer katılımcı aktörlerin bölgede “Kürt kazanımlarını meşrulaştırma” yönündeki mesajları dikkat çekti. Özellikle SDG ve çevresindeki güçlerin Suriye’nin kuzeydoğusunda fiilen elde ettikleri silahlı ve siyasi denetim alanlarının artık uluslararası diplomatik dile taşınmaya başladığı görülüyor. Bu durum, Türkiye açısından yalnızca sınır güvenliği bağlamında değil, yaklaşan seçimler bakımından da ciddi bir tedirginlik kaynağına dönüşmüş durumda. Çünkü bu tür mesajlar, Ankara’nın uzun süredir içeride büyüttüğü “güvenlik” ve “egemenlik” söyleminin kırılganlığını yeniden gözler önüne seriyor ve tam da bu nedenle, iktidarın en büyük endişesi haline geliyor.

