Barış ve Kardeşlik Komisyonu
Komisyonun Kürt Meselesine Dair Muhtemel Sonuçları Halkımız ve Ülkemiz İçin Hayırlı Olması Dileğiyle
Maaruf Ataoğlu
Birleşik ve bağımsız bir Kürdistan hayaliyle yola çıkan bir hareketin “Kurucu Önderliği” ile barış ihtimalinin konuşulduğu bir dönemde, “komisyon görüşmesi” başlığı altında ortaya çıkacak değerlendirme elbette ki sadece teknik bir raporla sınırlı kalmayacaktır. Zira bu mesele, sadece uluslararası hukukun değil, aynı zamanda Kürt halkının yüzlerce yıllık hafızasının, bastırılmış tarihinin ve sömürgeci bölgesel düzenin kalbine doğrudan işlemektedir.
Bu çerçevede olası bir komisyon raporu, eğer gerçekten Kürt halkı adına “hayırlı” sonuçlara işaret edecekse, bunun iki anlamı olacaktır:
1. Folklorik – Kominal – Ekolojik Çerçevenin Aşılması ve Kürtlerin Eşit Ortak Olarak Kabulüyle Mümkündür
Kürt halkına uzun yıllardır işlenen ve ne olduğunu bilmediği “kominal toplum”, “ekolojik yaşam”, “folklorik kültürel topluluk” gibi politik muğlaklıkların, bir ulusun tarihsel, siyasal ve hukuki varoluş hakkının yerine konulamayacağının anlaşılması.
Komisyonun alacağı olası karar, bu romantize edilmiş sosyolojik ambalajı aşarak Kürtlerin bir ulus olduğunu, devletleşme hakkına sahip olduğunu, anayasal eşit vatandaşlık hakkının korunduğunu; ancak isterlerse kendi kaderini tayin etme hakkının tartışılmaz bir ilke olduğunun da tescillenmesini gerektirir.
Eğer bu hususlar açık ve net bir biçimde belirtilmezse, bu komisyon yeni bir sosyolojik belirsizlik üretmekten öteye geçemez.
2. Kürt Hafızasının İtibarsızlaştırılmasına Son Verilmesi
Şeyh Ubeydullah’tan Qazi Muhammed’e, Şeyh Mahmud Berzenci’den Barzanilere, Bedirxanilere, Şeyh Said ile Seyid Rıza’ya kadar Kürt halkının kurucu hafızasını taşıyan tüm önderlikler, kimi siyasiler tarafından geçmişte dile getirilen “Judenrat benzetmeleri”, “işbirlikçilik” yaftaları ve siyasi manipülasyonlarla itibarsızlaştırma projesi ellerinde patlar.
Eğer komisyon gerçek bir tarihsel doğrulama yapacaksa, bu önderliklere yöneltilen haksız sıfatların temizlenmesi, iade-i itibarlarının geri verilmesi ve mezar yerlerinin silinmeden gösterilmesi gereklidir.
Bu, sadece tarihe saygı değil; aynı zamanda Kürt halkının kendi kurucu hafızasına duyduğu güvenin de yeniden tesisi anlamına gelir.
3. PKK Kurucu Önderliğin “Bizi Yarattığı” Tezinin Ötesine Geçilmesi de Zorunludur
Kürt halkının varlığını birkaç on yıllık bir politik figürle tanımlayan bir yaklaşım, bu halkın binlerce yıllık köklerini inkâr eder.
Eğer komisyon, Kürtlerin binlerce yıllık tarihsel varlığını kabul ederek ülkenin kurucu unsuru ve bu toprakların sahibi olduğunu kabul edecek şekilde eşit yurttaşlık çerçevesinde birlikte bir yaşamı rapor altına alacaksa, bu iyi bir başlangıçtır.
Fakat Kürt tarihini “tekil bir önderliğin yaratısı” gibi göstermeye devam ederse bunun hem bilimsel hem siyasal hem de birlikte barış içinde yaşamaya dair bir karşılığı yoktur.
Zira Kürt halkı, Mezopotamya’nın en eski halklarından biri olup varlığı herhangi bir politik döneme değil, kültürel-sosyal sürekliliğine dayanır.
4. Kürtlerin Kendi Kaderini Tayin Hakkı: Esas Nokta
Komisyonun asıl sınavı, “ulusların kendi kaderini tayin hakkı”nı Kürtler özelinde açıkça tanıyıp tanımamasıdır.
Bu ilke:
• BM sözleşmelerinin,
• İnsan Hakları Beyannamesi’nin,
• Uluslararası hukukun temel taşlarından biridir.
Kürtler için bu hakkın tanınması, ilk defa uluslararası zeminde somut bir adım anlamına gelebilir.
Bu adım, bölgedeki yüzyıllık statükoyu kıracak; Kürt meselesini sosyolojik, kültürel ya da güvenlik eksenli tartışmaların dışına çıkararak hukuki ve siyasal zemine taşıyacaktır.
Sonuç
Eğer komisyon gerçekten bu doğrultuda bir tutum alırsa, Kürtler için yeni bir dönem başlayabilir:
• Tarihsel hafızası küçümsenen bir halk olmaktan çıkıp,
• Sınırları bölünmüş olsa da bu coğrafyada “misafir” olmaktan sıyrılıp,
• Folklorik ve kominal kalıplara sıkıştırılan bir toplum değil,
• Devletleşme iradesi dahi tanınmış bir ulus olarak Türk, Arap ve Fars kardeşleriyle birlikte yaşamı seçecek bir aşamaya geçebilirler.
Bu anlamda komisyonun ortaya koyacağı her karar, sadece bugünün değil; Şeyh Ubeydullah’ın, Qazi Muhammed’in, Seyid Rıza’nın ve “Kurucu Önderin dahil” daha nicelerinin bırakmış olduğu tarihsel mirasın da bir cevabını oluşturabilir.
Dileğimiz, bu cevabın başta Kürt halkı olmak üzere tüm coğrafya için hayırlı bir başlangıç olmasıdır.


